Dr. Hüseyin Kâmi BÜYÜKÖZER
“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım isteyin! Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir. ( Bakara / 153. Ayet)”
“Onlar sabreden, söz ve davranışlarında dürüst olan, ilâhî emirlere gönülden itaat eden, mallarını Allah yolunda harcayan ve seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenlerdir.( Âl-i İmrân / 17. Ayet)”
Sabır; çalışmalarımızda, karşılaşacağımız her türlü zorluklara karşılık tahammül gösterme, acıya katlanma ve meşakkatlara karşı soğukkanlılıkla mukâvemet etme, aklın ve dînin gösterdiği yolda sebât etme mânâlarına gelir.
Bütün ahlâkî güzellikleri içine aldığı için sabrın dînimizdeki mevkii çok büyüktür. Sabır, ilâhî rızâyı sağlayacak mübârek bir ahlâkî vasıftır.
Dîn ve ahlâkta sabır, hoşa gitmeyen ve ızdırab veren hâdiseler karşısında dengeyi bozmadan sükûnete bürünmek, Hakk’a teslîm olmaktır. Bu hususta İmam Nevevî şöyle diyor:
“Sabır, nefsi emredilen şeyleri yapmaya mecbur kılmaktır. Bu da ibâdetlerin meşakkatlerine ve sıkıntılarına tahammülle gerçekleşir.”
Sabredilecek hâdiseler karşısında; rûhânî vasıflar olan af, hilim, tevâzû, iffet, kanâat, şefkat, merhamet, nezâket ve müsâmaha gibi ahlâkî meziyetlerimizi kullanmamız lâzımdır.
Güzel ahlak dinin temelidir. Sabır, güzel ahlâkın ağırlık merkezidir, imanın yarısı, ferah ve saâdetin anahtarıdır, Cennet nîmetlerine kavuşturan büyük bir fazîlettir. Her türlü hayırlar ve yüksek kazançlar “sabır”da olduğu için başta ülü’l-azm peygamberler, bil-cümle enbiyâ, evliyâ ve ulemâ, sabrı meslek hâline getirmişlerdir.