Geride bıraktığımız milenyumun son asırlarına baktığımız zaman, yakın tarih büyük değişimler diye bize birçok hadiseler anlattı. 1789 Fransız İhtilaline ‘İhtilal-i Kebir’ dediler. 1917 Rus İhtilali yıllarca önemli bir değişim intibaı verecek şekilde sunuldu. Halbuki neticede görüldü ki, bütün bu inkılaplar insan saadet ve selametini oluşturmakta hiç de büyük bir hamle değeri taşımadılar.
Büyük zannedilen bütün bu değişimler kabukta, şekilde kaldı. Esasa, öze inemedi. Yönetimlerin şekli ve kimlikleri değişti, fakat ruhu değişmedi. Çarlık Rusya’sında kuvvet üstün tutuluyor, güçsüzler eziliyordu. İnkılaptan sonra da üstün tutulan kuvvet oldu. Değişen sadece kuvvetlinin kimliği oldu. Batıda da İhtilal-i Kebir, öncesi ile sonrası arasında öze inen bir değişiklik getirmedi. Bütün zaferler şekilde, kabukta kaldı. İnsanlık ızdırap ve yoksulluğu ile yaşamaya devam ederken, beynelmilel siyon güçler dünya üzerindeki otoritelerini güçlendirdiler.
‘Sanayi Çağı’ gibi yeni bir isme medar olan Makine ve Teknolojik gelişme de şehirlerin yerini değiştirmiş, insanların kıyafet ve münasebet şekillerini etkilemiş, fakat yine de insanın düşünce yapısında ve mutluluğunda önemli bir inkılaba açılamamıştır. Bilakis insanı kendi icat ettiği makinanın, teknolojinin tutsağı haline getirmiştir. Hakk’ı değil de kuvveti yüceltme yanlışında daha da ileri bir noktaya götürmüştür.
Afrika, bağımsızlık savaşlarında oluk oluk kan dökerken, bu değişim ne kadar büyük göründü gözlerimizde. Fakat sonra gördük ki hiç de büyük bir değişiklik olmamış. Eskiden Afrikalı sömürgeci beyaz adama köle olarak zorla gidiyor ve çalıştırılıyordu. Şimdi ise işçi olarak gidiyor ve aynı hizmetleri karın tokluğuna yapıyordu. Değişen sadece şekil idi. Köleliği sağlayan hukuki bağ kaldırılmış, yerine ekonomik bir bağ ikame edilmiştir. Bir sömürgecinin batılı valisi geriye çekilmiş, yerine batı locasından emir alan bir batı kulüpçü, sözde bağımsız yönetimin başına getirilmiştir.
Bütün bu olaylar, insanlığın oyalanmasına, uğrunda kanlı savaşlar verilmesine neden olmuştur. Sonuçta, insanlık ölüm, kan, zulüm, yoksulluk ve çaresizlik içerisinde kıvranırken, siyonist güçler ve onun emperyalist, materyalist askerleri ve laikçi kuklaları geçici ve aldatıcı bir iktidar üstünlüğü sağladılar.
Zulmün ve haksızlığın hiçbir zaman ve devirde payidar olamadığını ve olamayacağını müjdeleyen İlahi Haber, insanlığa yeni milenyumun başlarında büyük bir armağan sunmuştur. Yirminci asrın son çeyreğinden itibaren kesin olarak görülmeye başlandı ki insanlık artık kabukla, şekille ve siyonizmin aldatıcı oyunları ile oyalanma devrini aşmıştır. Büyük bir değişime, çağlar üstü yeni bir inkılaba hazırlanmaktadır.
İnsanlık, öze ve esasa yönelmektedir. ‘Yaradılış Sırrı’nı yeniden aramaya koyulmuştur. Kuvvetin üstünlüğünü değil Hakk’ın üstünlüğünü istemektedir. İdeal fikir ve düşünce devri yeniden başlamıştır. Bu, bedenin değil, şeklin değil, materyalizmin değil insan ruhunun ön plana geçmesi hadisesidir. Bu, kesin olarak materyalizmin ve sömürünün iflası, maneviyatçılığın zaferi olacaktır. Geride bıraktığımız milenyumun son asırlarında çilenin, yoksulluğun, işkence ve zulmün altında ezilen Doğu savaşlarla ayakta durma mücadelesi verirken; zulmün, materyalizmin, sömürünün simgesi olan Batı, savaşsız ayakta kalabilme gücünü gittikçe kaybetmektedir. Bakmayın güçlü gibi göründüklerine. Onları ayakta tutar gibi gözüken ekonomik destek ve boş tehditleridir. İçki, kumar, uyuşturucu, eğlence, fuhuş ve inançsızlık Batının ruhunu bir kurt gibi kemirmektedir.
Onların da kalplerine korku düşmüştür. Müstakbel düşmana (!) karşı bir yandan ittifaklarını güçlendirmeye çalışırlarken, bir yandan da ellerindeki güçleri ile inanan insanlar üzerinde akıl almaz zulüm ve işkencelerini uygulamaya koyulmaktadırlar. Korkunun ecele faydası olmadığı gerçeğini bile bile bu yolda yürümekte ısrar ediyorlar. 1500 yıl öncesini hatırlayın. Zulmün ve ahlaksızlığın şahikasına çıkmış bir dünyada Mekke’nin ufkunda doğan iman ve kurtuluş güneşinin ilk ışıkları karşısında şaşkına dönen, bocalayan küfür ve iktidar güçlerinin inananlara yaptıkları işkence ve zulümleri gözünüzün önüne getirin. Bugünkülerle çarpıcı benzerlikleri görüyorsunuzdur değil mi?
Allah(cc) bugünün zalim iktidar sahiplerinin yüreklerine bu korkuyu bırakırken, Mü’min kullarının yüreklerine de iman, azim, gayret ve umut tohumlarını ekiyor.
Bütün dünyaya ibretle bakıldığı zaman açıkça görülen hakikat odur ki; yeni milenyumda dünya gerçek ‘İnkılab-ı Kebir’e hazırlanıyor. Bu inkılap, inşaallah materyalizmin, emperyalizmin ve sömürünün değil, maneviyatçılığın, imanın inkılabı olacaktır. Bu inkılap kanlı mı olacaktır, kansız mı olacaktır? Orasını Allah(cc) bilmektedir. İnananlara düşen her iki hale de hazırlıklı olmaktır.