Dr. Hüseyin BÜYÜKÖZER
Hepimiz, tamamına uçsuz bucaksız kâinat dediğimiz bir atmosferin içerisinde, yine dünya adını verdiğimiz bir gezegende belli bir zaman dilimi için vakit geçirmek üzere getirildik. Kimimiz esmer, kimimiz siyah, kimimiz kırmızı, kimimiz beyaz tenli. Kimimiz Müslüman, kimimiz Hristiyan, kimimiz Musevi, kimimiz Budist, kimimiz dinsiz, kimimiz münkir. Aynı mekanlarda yaşayıp gidiyoruz. Ama!
Bunun bir de ebedi olduğu bildirilen ahiret safhası var ki en ince teferruatına kadar kulun dünyada yaptığı amelleri inceden inceye tartılacak. Neticede kabul edilen amelleri ağır gelen insan bin bir güzellikleri ile dolu olan cennet bahçelerine, kabul edilmeyen amelleri ağır gelen insana da bin bir çirkinlikleri ile dolu olan cehenneme sevk edilecek.
Bu insanlara sorulsa, eksiksiz bütün insanlar cennet bahçelerinde ebedi yaşamayı isteyecek. Ama! Gaipten bir ses cevap verecek. Yok öyle yağma! Dünya hayatında neyi kazanmışsan ancak onu alacaksın. İşte bu tercihe muhatap olacak insanın bugün günlük hayatında karşı karşıya kaldığı çok önemli bir konuyu gündeme getirmek istiyorum.
Türkiye’de günlük televizyon izlenme istatistiği ortalama 330 dakika ile çok yüksek noktalara çıkmaktadır. Televizyonlarda en çok izlenen programların başında da diziler gelmektedir. 2000’li yıllardan itibaren artan sayısı ile birlikte çok çeşitli konularda diziler yayına girmiştir. Çok izlenmesine bağlı olarak toplumu ve toplumsal yapıyı çoğunlukla olumsuz yönde etkilemektedir.
Zaten meydana getirilen dünya konjonktürü bütün insanların üzerinde korku, nefret ve inançsızlık kavramlarını kolayca yaygınlaştırmaktadır. Bu etkileşmede en çok zarar gören toplum ise Müslüman toplumu olmuştur.
“Bu gayri İslamî atmosfer sadece dışarıda değil, evimizin içine özel hayatımıza girmiş bulunmaktadır. Evet, TV programlarından bilhassa dizilerden bahsediyorum. Masum gibi görünen diziler zihnimizi bulandırmakta ve onu sağlıksız beyinler haline getirmektedir. Nitekim dizilerdeki amaç da budur. İslam dışı bütün fikirleri ve ilişkileri normalleştirmek… O kadar normalleştiriliyor ki onun zamanla kabul edilmesinin yanı sıra insanlar hayatlarında da uygulamaya başlıyor. Yani haram olan helal olarak, helal olan haram olarak kabul edilmeye başlanılıyor.
İçinde yaşadığımız toplum gün geçtikçe bozuluyor. Aile, edep, hayâ, ahlak, din kavramı gün geçtikçe eriyor. Çocuklar sağlıklı yetişmiyor. Aileyi yönlendiren, çocukları eğiten-büyüten artık maalesef TV programları oldu. Her kanalda şiddet ve ahlak bozucu diziler var. Eğitici programların sayısı o kadar az ki, olanı da zaten kimse izlemiyor. Artık insanlar arasında samimi alakalar kayboldu. Diziler, bizleri çok tehlikeli bir ateş çukuruna sürüklüyor ama farkında bile değiliz. Batı, Müslümanların varlığından onun vasfı olan Allah’a teslimiyetten, yani İslam’dan rahatsızlık duyuyor. Bu durum, onların yeni projeler, sinsi planlar uygulamasına sebebiyet vermektedir. Müslümanları, okulda verdikleri eğitim planlarıyla dejenere etmenin yanında en büyük etkili silahın evde TV dizileri ve programlarıyla bozacaklarını gördüler. Bu şekilde Müslümanların en mahrem mekanlarına da saldırmış oldular. Bazı insanlar da bir takım dizi veya filmlere İslamî olarak bakıyor. Oysaki bu küfür sistemi altında İslamî dizilerin yayınlanması mümkün değildir, hatta imkânsızdır. Hiçbir sistem kendisini yıkacak fikirleri sunmaz. Olsa olsa bu ancak hurafeleri zihinlere yerleştirmek, zihni bulandırmak içindir. Allah’ın hükümlerini hiçe sayan sistemin İslam’a ait fikirleri insanlara sunması nasıl beklenebilir ki?
Görüldüğü gibi diziler bizlere bir şey kazandırmıyor aksine kaybettiriyor. Üstelik bu kayıplarımız değerlerimiz, fikirlerimiz oluyor. Hayata bakış açımız değişiyor. Güzelce abdest alıp namaz saatimizi beklemezken, mısırları patlatıp televizyon önünde dizileri bekler hale geldik. Bugün Rabbim için ne yapmalıyım diye düşünmek yerine acaba bugün hangi dizim vardı diye düşünmeye başladık. Birbirimize hakkı hatırlatıp, nasihatler etmemiz yerine dizileri tartışır olduk. Kafirlerin ve yandaşların sinsi planlananıyla ilgili siyasi yorumlar yapacağımız yerde dizileri yorumlar olduk. Diziler bizim kültürümüzü, bizim ahlak yapımızı ve kişiliğimizi yansıtmıyor. Sadece asli kimliğimizi unutturup, bizleri batının ahlak anlayışına uyarlamaya çalışıyor. Hollywood’un görevini bugün ne yazık ki Batı güdümlü yerli medya ve dizileri almış. İslam ülkelerindeki Müslümanları aslî kimliğinden uzaklaştırıp batılılaştırmak için…”
Ahirete düşen bu insanlara sorulsa, eksiksiz bütün insanlar cennet bahçelerinde ebedi yaşamayı isteyecek. Ama! Gaipten bir ses cevap verecek. Yok öyle yağma! Dünya hayatında neyi kazanmışsan ancak onu alacaksın. İşte bu tercihe muhatap olacak insanın bugün günlük hayatında karşı karşıya kaldığı tv dizilerini seyretmeye devam edecek mi?
‘alıntılar’; KÖKLÜ DEĞİŞİM DERGİSİ (Diziler Akla Zarar!)